Home Analysis Rusya ve Nükleer Silah Kontrolünün Geleceği: Caydırıcılık ile Silahsızlanma Arasında

Rusya ve Nükleer Silah Kontrolünün Geleceği: Caydırıcılık ile Silahsızlanma Arasında

0
Image Credit: shutterstock.com

Shuchita Jha tarafından. Bayeux, Fransa

Küresel nükleer düzen, Soğuk Savaş’ın bitiminden bu yana en kırılgan noktasında bulunuyor. Şubat 2026’da süresi dolacak olan Yeni START Anlaşması’nın yerini alacak ciddi bir müzakere süreci yürürlükte değilken, Rusya’nın nükleer duruşu stratejik istikrarın geleceğini şekillendiren temel değişken haline geldi. Moskova şu anda dünyanın en büyük nükleer cephaneliğine sahip; yaklaşık 5.580 savaş başlığı bulunuyor ve Eylül 2024 itibarıyla Yeni START sayım kurallarına göre 1.588’i stratejik olarak konuşlandırılmış durumda. Çeşitli bir üçlü (kara-deniz-hava) kuvvet yapısını koruyan Rusya, stratejik güçlerinin neredeyse her ayağını modernize ediyor: RS-28 Sarmat kıtalararası balistik füzeleri, Bulava füzeli Borei-A denizaltıları, Tu-160M2 stratejik bombardıman uçakları ve Avangard hipersonik süzülme aracı ile Poseidon nükleer tahrikli torpido gibi yeni sistemler. Bu modernizasyon, hem hayatta kalabilirliği güvence altına alma arzusunu hem de algılanan ABD ve NATO teknolojik üstünlüklerini dengeleme kararlılığını yansıtıyor.

On yıllar boyunca titizlikle inşa edilen silahların kontrolü mimarisi çöküyor. Elli yılı aşkın süredir SALT I’den Yeni START’a kadar imzalanan anlaşmalar konuşlandırılmış stratejik silahları sınırlamış ve azaltmış, öngörülebilirlik ve şeffaflık sağlamıştı. Bu dönem artık sona eriyor gibi görünüyor. Rusya’nın 2023’te Yeni START’a katılımını askıya alması anlaşmanın doğrulama rejimini felce uğrattı ve her iki tarafı artan belirsizlik içinde bıraktı. Kasım 2023’te Kapsamlı Nükleer Deneme Yasağı Anlaşması’nı onaylamaktan vazgeçmesi ise Moskova’nın kısıtlamasız bir dünyada yaşamaya hazır olduğunun başka bir işareti oldu. Yeni START sınırları olmadan Rusya, mevcut füzelere ve bombardıman uçaklarına daha fazla savaş başlığı yükleyerek konuşlandırılmış cephaneliğini teorik olarak %60’a varan oranda artırabilir.

Moskova geçici uzatmalar önerse de bunlar kalıcı çözüm değil, yalnızca ara çözümlerdir. SIPRI gibi analistler, Rusya-ABD arasındaki ikili nükleer silah kontrolünün “neredeyse tamamen bittiği” uyarısında bulunuyor; bu durum yeni, daha karmaşık ve daha riskli bir silahlanma yarışını tetikleme tehlikesi taşıyor.

Rusya’nın 2022’de Ukrayna’ya tam ölçekli işgalinden bu yana sergilediği nükleer davranış, normları anlaşmalar kadar aşındırdı. Sürekli nükleer kılıç sallama, Belarus’a taktik nükleer silah konuşlandırma ve Avrupa’da sınırlı nükleer vuruş simülasyonu tatbikatları caydırıcılık ile zorlama arasındaki çizgiyi bulanıklaştırdı. Bu retorik silahlandırması uzun süredir devam eden “nükleer tabu”yu zayıflatmakta ve küresel ortamı daha oynak hale getirmektedir. Rusya’nın doktrini de değişti: 2020 ve 2024 güncellemeleri nükleer kullanım eşiğini düşürdü; Belarus’a konvansiyonel saldırılar, büyük çaplı hava-uzay saldırıları veya egemenlik tehditlerini olası tetikleyiciler arasına ekledi. Nükleer sinyalleşme artık NATO müdahalesini caydırmak ve siyasi tavizler koparmak için bilinçli bir araç haline geldi.

Rusya’nın nereye gittiği ve bunun silah kontrolü açısından ne anlama geldiği konusunda iki zıt uzman yorumu tartışmaya hâkim:

■ Crisis Group’tan Dr. Olga Oliker’a göre Rusya artık ABD ile ikili, hukuken bağlayıcı silah kontrolünün mümkün ya da arzu edilir olduğuna inanmıyor. Moskova’nın stratejik hedefi sayısal denge değil, her koşulda misilleme güvencesidir. Anlaşmaların askıya alınması duygusal bir tepki değil, ikinci vuruş kabiliyetinden emin olduğu sürece kısıtlamasız bir dünyada yaşamaya hazır olduğunun bilinçli bir işaretidir. Bu görüşe göre Rusya “silah kontrolünden” “risk yönetimine” geçiyor. Gelecekteki istikrar, tek taraflı güven artırıcı önlemler, zımni kırmızı çizgiler ve siyasi çerçevelere dayanacak. Moskova 2026 sonrası Yeni START’ın bağlayıcı olmayan bir halefini kabul edebilir ama ancak Avrupa’daki ABD orta menzilli füzeleri, Çin’in stratejik kuvvetleri ve uzay varlıkları da dahil edilirse – ki Washington şu anda bunu reddediyor.

■ Eski Carnegie Moskova Merkezi direktörü Prof. Dmitri Trenin ise daha karamsar: Rusya karşılıklı garanti edilmiş yok oluş (MAD) fikrini terk etti, bunun yerine tırmanma hâkimiyeti ve savaşabilirlik güvenilirliğini benimsedi. Belarus’a taktik nükleer silah konuşlandırması ve tatbikatlar, NATO’yu sadece caydırmak değil aynı zamanda zorlamak için tasarlanmış bir duruşun kanıtı. Bu bakış açısına göre sayısal silah kontrolü Soğuk Savaş kalıntısıdır; Batı konvansiyonel ve füze savunma üstünlüğünü kurarken Moskova’yı kısıtlamıştı. Kremlin artık bölgesel çatışmalarda sınırlı nükleer kullanım tehdidini güvenilir şekilde yapabileceği, aynı zamanda stratejik dengeyi koruyabileceği bir duruşa geçiyor. Bu dünyada silah kontrolü donmuş değil, tamamen gereksizdir.

Diğer uzmanlar da bu farklı mantıkları tekrarlıyor: Dr. Sergei Ivanov caydırıcılığı düşman bir ortamda rasyonel hayatta kalma olarak görürken, Dr. Elena Petrova silahsızlanmanın tek akılcı yol olduğunu, doktrinel belirsizliğin yanlış hesaplama riskini artırdığını savunuyor. Benzer şekilde Dr. Elena Morozov Rusya’yı çok kutuplu dünyada güncellenmiş kurallar arayan rasyonel bir aktör olarak tanımlarken, Prof. Aleksander Grant nükleer riski zorlayıcı diplomasi için kullanan revizyonist bir güç olarak görüyor.

Genel bağlam durumu daha da karmaşıklaştırıyor. Çin tarihindeki en büyük nükleer genişlemeyi yaşıyor; 2035’e kadar savaş başlığı sayısını en az 1.500’e üçe katlayabilir. Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore de cephanelerini büyütüyor. Bu çok kutuplu nükleer manzara gelecekteki silah kontrolünü çok daha zor hale getiriyor. ABD, Yeni START sonrası herhangi bir anlaşmanın Çin’i de kapsaması gerektiğinde ısrarcı; Pekin bunu reddediyor. Yapay zeka, siber yetenekler, hipersonik füzeler ve uzay tabanlı silahların hızlı gelişimi ise eski sayısal anlaşmaların ele alamayacağı yeni çatışma alanları yaratıyor.

Mevcut uçurumdan uzaklaşmak için pragmatik adımlar gerekli. Resmi bir anlaşma olmasa bile ABD ve Rusya, yanlış hesaplamayı önlemek için karşılıklı veri alışverişi ve askeri düzeyde iletişimle şeffaflığı kurtarmalı. Uyarı süresini azaltma, çift kullanımlı sistemler için daha net protokoller ve nükleer komuta sistemlerine yönelik siber etkileşim kuralları gibi risk azaltma önlemleri kazara kullanımı düşürebilir. Daha geniş bir çerçeve sonunda ortaya çıkmalı – belki önce ABD-Rusya-Çin arasında stok büyüklüklerinin dondurulması, ardından diğer nükleer güçlerle kapsayıcı diyalog. Doğrulama mekanizmaları yeni teknolojilere uyarlanmalı; BM ve IAEA gibi çok taraflı kurumlar, anlaşma çöküşü dönemlerinde bile uyumu izleyecek yeni nesil araçlar geliştirmeli.

Sonuç açık: Rusya-ABD arasında hukuken bağlayıcı, doğrulanabilir nükleer silah kontrolü yakın gelecekte –ve belki de tamamen– askıya alınmış durumda. Uzmanların ayrıldığı nokta Moskova’nın nihai hedefi: Kimileri anlaşmasız soğuk, çıkar temelli bir istikrar görürken, kimileri kontrollü tırmanışa hazırlık görüyor. Ukrayna’daki savaş bitmedikçe ve ABD-Rusya ilişkileri kökten değişmedikçe ne yeni bir anlaşma ne de Soğuk Savaş tarzı bir yumuşama mümkün görünmüyor.

Dünya, nükleer caydırıcılığın artık mutabık sayılarla değil, hayatta kalabilirlik, kararlılık ve kırmızı çizgilerin ham hesaplarıyla yönetileceği bir döneme giriyor – bütün riskleriyle birlikte. Önümüzdeki aylarda seçilecek yol nesiller boyu yankılanacak.

Korumaların yeniden kurulamaması nükleer uçurum siyasetini normalleştirecek, yayılmayı teşvik edecek ve bir nükleer silahın kullanımını –kaza, yanlış hesaplama ya da kasıtlı– kademeli olarak daha olası hale getirecektir. Alternatif –yenilenmiş işbirlikçi güvenlik ve pragmatik risk azaltımı– uçurumdan geri dönüşün tek uygulanabilir yoludur. Bu silahlar var oldukça tarih, bir gün bunların kullanılabileceğini –kazaen, yanlış hesapla ya da tasarlanarak– öğretiyor. Yönetilen caydırıcılık ile felaket çatışma arasındaki tercih bugünün kararlarına bağlı.

Note: Bu makale London Post tarafından, INPS Japan ve Birleşmiş Milletler ECOSOC danışman statüsündeki Soka Gakkai International iş birliğiyle hazırlanmıştır.

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Exit mobile version